9 Nisan 2010 Cuma

Şapkalı (Harfler) Kelimeler

http://web.sakarya.edu.tr/~hermis/YAYINLAR/06hamza%20ermis%20arastirma%20notlari.doc

adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin); aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).

Yazılışları bir, işlevleri ve okunuşları farklı olan Arapça bi-, Farsça bî- ön eklerini birbirinden ayırt etmek için okunuşu uzun olan Farsça bî- ön ekinde düzeltme işareti kullanılır: bîçare (çaresiz), bîtaraf (tarafsız), bîvefa (vefasız); bihakkın (hakkı ile), bizatihi (kendiliğinden), bilumum (bütün, hepsi).

UYARI: Katil (< katl = öldürme) kelimesiyle karışma ihtimali olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) kelimesinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmada düzeltme işaretinin k'yi ince okutması endişesi etkili olmuştur. 2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerde g, k, l ünsüzlerinin ince okunduğunu göstermek için, bu ünsüzlerden sonra gelen a ve u sesleri üzerine düzeltme işareti konur: dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, kâr, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût; ahlâk, billûr, evlât, felâket, hilâl, ilâç, ilân, ilâve, iflâs, ihtilâl, istiklâl, kelâm, lâkin, lâle, lâzım, mahlâs, selâm, sülâle, telâş, üslûp. Batı kökenli kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: klâsik, lâhana, lâik, lâmba, Lâtin, melânkoli, plâk, plâj, plân, reklâm. UYARI: Lâik sözünde l ince okunur, a uzatılmaz. Ses yansımalı kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: lâpa lâpa, lâp lâp, lâkırdı, lâppadak. (? bir yazıda rastlanılıp alınmış, henüz kontrolü yapılmamış kelimeler) ad

-- A --

abidevî
acemkürdî
âcil?
âciz
âcizane
aç bîilaç
adem (yokluk), âdem (insan);
adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık);
alem (bayrak), âlem (dünya, evren);
alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin);
aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (vurgun, tutkun);
ahlâk,
âmâ sf. (a:ma:) Gözleri göremeyen, kör.
âyet (A.) [ﺖیﺁ] 1.ayet. 2.işaret.

-- B --

Arapça bi-, Farsça bî- ön eklerini birbirinden ayırt etmek için

bîçare (çaresiz),
bîtaraf (tarafsız),
bîvefa (vefasız);
bihakkın (hakkı ile),
bizatihi (kendiliğinden),
bilumum (bütün, hepsi).
billûr,

-- C --

cefakâr,
cüretkâr


-- Ç --


-- D --

dâhi,
dergâh,
devâ?
dükkân,
dügâh?
dâhi is. (da:hi:) Deha sahibi, olağanüstü akıl ve zeka kuvveti olan, Olağanüstü yeteneği ve yaratıcı gücü olan (kimse).

-- E --

evliyâ?
evlât,
Eyyâm-ı mahsûsa ?

-- F --


felâket,
fedakâr,
feryâd

-- G --

gâvur,
günahkâr

-- Ğ --

-- H --

hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç);
hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti);
hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz);
hikâye,
hilâl,
hücrenişîn dede ?
hilekâr,
hizmetkâr
hayâ?
halaskâr (kurtarıcı)

-- I --


-- İ --

ilâç,
ilân,
ilâve,
iflâs,
ihtilâl,
ihlâs (tasavvuf sözl. Eth.Ceb.)
istiklâl,
İlâhî (musiki) / İlah (Tanrı)
ihmalkâr, isyankâr, itaatkâr,
imkân
inkâr?

-- J --


-- K --

kâbus (1)
kâfir,
kâğıt,
kâr,
kâinat
Kâfi
kelâm,
klâsik,
Kur'ân-ı Kerîm?
külâh?
kanaatkâr,
Kâlû-belâ
Kerbelâ


-- L --

lâkin,
lâle,
lâzım,
lâhana,
lâik,
lâmba,
Lâtin,
lâpa lâpa,
lâp lâp,
lâkırdı,
lâppadak.
lütufkâr,

-- M --

mahkûm,
mahlûk
mahlûkat
mekân,
meselâ
mezkûr,
mahlâs,
melânkoli,
Mevlâna
mesnevî (Her koşası ayrı uyaklı bir divan koşuk biçimi.- BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü 1974)
Mesnevî-i Şerîf
mevlevî
muhafazakâr,
müsamahakâr
milât
mülakât?

-- N --

niyâz (F.) [ زﺎﻴﻥ ] 1.yalvarma. 2.dua.

-- O --

ordugâh,

Ö,


-- P --

plâk,
plâj,
plân,
pîr (3) (F.) [ ﺮﻴﭘ ] 1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.

-- R --

reklâm.
rebâb
riyakâr,
riayetkâr,
rükû

-- S --

sükûn,
sükût;
selâm,
sülâle,
semâ
semâhane
segâh (1)
sahtekâr,
sanatkâr,
sitemkâr,

-- Ş --

şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).

-- T --

tahrikkâr (kışkırtıcı),
tahripkâr,
tevâzu (3) (A.) [ ﻊﺽاﻮﺕ ] alçakgönüllülük.
tezgâh,
telâfi?
telâş,
tennûre
tehditkâr,
topyekûn (1)
tövbekâr (tevbekâr)


-- U --

usûl (2) - 1) asıllar, kökler (karş. fürû'). 2) süreç (Prozess, Verfahren, procédure).

-- Ü --

üslûp.

-- V --

vefakâr

-- Y --

yadigâr;
yegâh (1)
yegâne

-- Z --

zâlim (4)
ziyankâr

(1) TDK imla kılavuzu
(2) BSTS / Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü
(3) Tasavvuf sözlüğü - Ethem Cebeci
(4) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü